21 Mart Dünya Şiir Günü
Mersin Etkinliği
Nevit Kodallı Konser Salonu
(16.00-18.00 Saatleri arası)
Ahmet Ada’nın yazmış olduğu Şiir Günü bildirisi
Sunan: Ahmet Çakmak
Söyleşi (Belgesel film)
Celal Soycan - Ahmet Ada
Çağdaş şiir odağında Ahmet Ada (Panel)
Yöneten: Mehmet Hameş
Konuşmacılar: Sabit Kemal Bayıldıran- Prof.Dr. Çetin Derdiyok
Ahmet Ada şiirleri
Okuyanlar: Emine Alıcı- Mithat Çelik- Dîlber Hêma- İbrahim Doğan
Şiirimize 41 yıllık katkısı için Ahmet Ada ‘ya plaket ve teşekkür
Sunan: Mersin Şiir Çevresi
Ahmet Ada’nın konuşması ve kapanış
------------***---------------
İçel Sanat Kulübü Lokali
(18.30-23.00 Saatleri arası)
Çeviri şiiri üzerine yemekli söyleşi
Konuklar: Hüseyin Ferhad- Doç.Dr. Bedri Aydoğan- Selim Temo
Düzenleyen: TÜRKİYE PEN
Not: İlçelerden ve Adana’dan gelecek olan dinleyiciler Mehmet Hameş’le
gerektiğinde iletişim kurabilirler. E posta: asi_imge@hotmail.com Tel: 05389277102
19 Mart 2009 Perşembe
21 Mart 2009 Dünya Şiir Günü Bildirisi
“GÖRÜNDÜ GÖĞÜN FAYTONU”
Ahmet ADA
Modern şiir denilince Dil’i konuşmak gerektiğini biliyoruz. Modern şiirin ayırt edilen özelliği dilidir. Modern şiir, konuşma dilinin içinden oluşturulur, yazılır. Bu farklılaşmada yazınsal imge önemli görev üstlenir. Birkaç dize ile örnekleyelim:
Esmer ayakları çıplak bir yağmur
(Nâzım Hikmet)
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
(Ahmed Arif)
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
(Attilâ İlhan)
Bu dizeler konuşma diline dayanarak ondan kopan şiir diline örnektir. Tek başlarına anlam ürettikleri gibi asıl işlevleri şiirin yapısı içindedir. Demek oluyor ki şiir sözcüklerle sessel ve anlamsal olarak örgütlenmiş bir yapıdır.Elbette, şairin arkasında şiir antolojisi vardır. Onu şiir yazmaya iten şiir ortamı ve başka şairler vardır. Ama, şairin temel malzemesi yaşantısı, deneyimleridir. Yaşantı, bilinç, dünya görüşü, imgelem; bu kavramların içeriği bir kanalda birleşerek dilin imgelerine dönüşür. Konuşma dilinden farklı bir dil oluşur ki, nesnel gerçekliği yeniden üreten özelliğe sahiptir. Düşler, gerçeklikler, üstgerçeklikler, bellek, renkler, kokular, çocukluk evreni dilin yeniden ürettiği şeylerdir. Her biri estetiksel nesneye dönüşürler. Sessel ve anlamsal olarak uyum içinde olan estetiksel bir yapıya…Demek ki çağdaş şiirin alt yapısında dışsal ve içsel dünya vardır.İnsanın varoluş sorunu, ben’in içinden ya da başkasının ben’i içinden dile getirilir. Başkası (öteki) ben’in kendisidir.
* * *
Şiir, elbette sözcüklerle yazılır. Bellek kuyusundan çıkarılan saf, masum çocukluk şiirin kaynağıdır. Belki, gündelik hayatın şiddeti, baskısı, şairi bellek kuyusuna, çocukluğa yöneltir. Modern şiir, elbette, şiire katılan sözcüklerin yarattığı imgenin okurun zihninde uyandırdığı çağrışımlarla çoğalır. Okuru şiire girmeyen sözcüklere de götürür. Sözcükleri seçerek ve birleştirerek şiire katan şair, toplumsal ilişkilerin merkezindedir. Seçtiği ve sonra da birleştirdiği sözcükler, şairin dünya görüşünün anlatımı olurlar. Anlamın oluşması imgenin gücüne bağlıdır. İmge güçlüyse, bu demektir ki, ortak zihinde bir bağlılaşığı vardır. Rilke, “dizeler duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur’” diyordu. Doğru, çünkü her dizenin alt yapısında yaşantı vardır. Dizeler yaşantı deneyimlerinin ürünüdür. Dünya şiir gününde, şiirin gelip dayandığı şeyler, ‘arılık, duruluk, sadelik’ olmalıdır. Yalınlığın derinliği…
“GÖRÜNDÜ GÖĞÜN FAYTONU”
Ahmet ADA
Modern şiir denilince Dil’i konuşmak gerektiğini biliyoruz. Modern şiirin ayırt edilen özelliği dilidir. Modern şiir, konuşma dilinin içinden oluşturulur, yazılır. Bu farklılaşmada yazınsal imge önemli görev üstlenir. Birkaç dize ile örnekleyelim:
Esmer ayakları çıplak bir yağmur
(Nâzım Hikmet)
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
(Ahmed Arif)
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
(Attilâ İlhan)
Bu dizeler konuşma diline dayanarak ondan kopan şiir diline örnektir. Tek başlarına anlam ürettikleri gibi asıl işlevleri şiirin yapısı içindedir. Demek oluyor ki şiir sözcüklerle sessel ve anlamsal olarak örgütlenmiş bir yapıdır.Elbette, şairin arkasında şiir antolojisi vardır. Onu şiir yazmaya iten şiir ortamı ve başka şairler vardır. Ama, şairin temel malzemesi yaşantısı, deneyimleridir. Yaşantı, bilinç, dünya görüşü, imgelem; bu kavramların içeriği bir kanalda birleşerek dilin imgelerine dönüşür. Konuşma dilinden farklı bir dil oluşur ki, nesnel gerçekliği yeniden üreten özelliğe sahiptir. Düşler, gerçeklikler, üstgerçeklikler, bellek, renkler, kokular, çocukluk evreni dilin yeniden ürettiği şeylerdir. Her biri estetiksel nesneye dönüşürler. Sessel ve anlamsal olarak uyum içinde olan estetiksel bir yapıya…Demek ki çağdaş şiirin alt yapısında dışsal ve içsel dünya vardır.İnsanın varoluş sorunu, ben’in içinden ya da başkasının ben’i içinden dile getirilir. Başkası (öteki) ben’in kendisidir.
* * *
Şiir, elbette sözcüklerle yazılır. Bellek kuyusundan çıkarılan saf, masum çocukluk şiirin kaynağıdır. Belki, gündelik hayatın şiddeti, baskısı, şairi bellek kuyusuna, çocukluğa yöneltir. Modern şiir, elbette, şiire katılan sözcüklerin yarattığı imgenin okurun zihninde uyandırdığı çağrışımlarla çoğalır. Okuru şiire girmeyen sözcüklere de götürür. Sözcükleri seçerek ve birleştirerek şiire katan şair, toplumsal ilişkilerin merkezindedir. Seçtiği ve sonra da birleştirdiği sözcükler, şairin dünya görüşünün anlatımı olurlar. Anlamın oluşması imgenin gücüne bağlıdır. İmge güçlüyse, bu demektir ki, ortak zihinde bir bağlılaşığı vardır. Rilke, “dizeler duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur’” diyordu. Doğru, çünkü her dizenin alt yapısında yaşantı vardır. Dizeler yaşantı deneyimlerinin ürünüdür. Dünya şiir gününde, şiirin gelip dayandığı şeyler, ‘arılık, duruluk, sadelik’ olmalıdır. Yalınlığın derinliği…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)